Rapor: ‘Türkiye, 2016’dan sonra diasporada şüpheli avına çıktı; örtülü iade yöntemini kullandı’

Amerika Birleşik Devletleri’nde hükümet tarafından desteklenen ve siyasi özgürlükler ve insan hakları konusunda araştırmalar yürüten kuruluş Freedom House, Türkiye’nin Ulusötesi Baskısı Durum Çalışması adıyla 2021 özel raporu hazırladı.

Türk devletinin süregelen ulusötesi baskı girişiminin yoğunluk, ulaştığı coğrafi alan ve ani tırmanış açısından dikkat çekici olduğu vurgulanan raporda Türkiye’ye ağır eleştiriler yöneltildi.

Temmuz 2016’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetine yönelik darbe girişiminden bu yana rejimin Amerika, Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Asya’daki en az 30 ülkede algısal düşmanlarını takip ettiği ifade edilen raporda girişimin çoğunlukla örtülü iade şeklinde, hükümet ve istihbarat örgütlerinin hedefteki ülkeleri yargı süreci olmaksızın ya da hafif bir yasal kılıf uydurularak ikna ettiğinin göze çarptığı belirtildi.

Freedom House: Örtülü iade ulusötesi baskı araçlarından biri

Freedom House’un 2014 yılından bu yana bu örtülü iadelerin (rendition) yani ‘terör şüphelileri’nin sorgulama amacıyla mahkumların insanlık dışı muamele görme olasılığı bulunan bir devlete iadesi uygulamasının 58’ini sınıflandırdığı kaydedilen raporda, araştırma sırasında bu kadar yüksek sayıda örtülü iade yürüten başka hiçbir devlete rastlanmadığına ve bu sayının daha da yüksek olabileceğine dikkat çekildi.

Raporda şu tespitlere yer verildi:

  • Ankara’nın örtülü iade girişimi öncelikle darbe girişimiyle suçladığı Fettullah Gülen’le bağlantılı kişileri hedefledi; ancak yakın zamanda teşebbüsler genişletildi ve Kürt ve solcu bireylere de benzer taktikler uygulandı.
  • Türkiye, güçlerin cumhurbaşkanlığında toplanmasıyla giderek Erdoğan’ın sağlamlaşan otoriterciliğine kayarken ulusötesi baskı uygulaması daha da uç noktaya ilerledi.

“Her ne kadar asıl ceremeyi Gülen hareketi çekse de Ankara’nın ulusötesi baskı girişimini genişlettiği” ifadelerini kullanan rapor, MİT tırları davasıyla casusluktan suçlu bulunan gazeteci Can Dündar, DHKP-C ile bağlantısı nedeniyle Lübnan’da örtülü iade edilen ve avukatla görüştürülmeden beş ay hapiste tutulan Ayten Öztürk ve Ukrayna’dan açık bir yasal prosedür olmaksızın PKK üyeliğiyle suçlanan İsa Özer’i örnek olaylar olarak sundu.

2016 darbe girişiminin öncesi ve sonrası

Türk hükümetinin 2016 darbe girişiminden önce yurt dışında diasporayı siyasi açıdan kullanma arayışında olduğunu belirten raporda, durumun darbe sonrasında farklılaştığı aktarıldı.

Freedom House Raporu’na göre darbe girişimi sonrası Gülen hareketiyle bağlantısı gerçek ya da şüpheli kişiler asıl darbe girişimiyle doğrudan bağlantısına fazla bakılmaksızın yardım ve yataklıkla suçlandı ve özellikle hareketin dünya çapında açtığı okullarda öğretmenlik ve idarecilik yapanlar örtülü iadelerin hedefi haline geldi.

Küresel girişimin ana taktiklerinin hareket kontrolü, gözaltına alma ve yasa dışı örtülü iadelerden oluşturuğu belirtilen raporda Türk hükümetinin gözünde bu kişilerin yasal terörle mücadele hedefleri olduğunun altı çizildi.

Bu adlandırmanın Türk yasalarına da eklendiği ve bunun ülkenin terörizm tanımına ilişkin suistimalinin devamı olduğu ifade edilen raporda Ankara’nın uluslararası düzeyde “Terör Arananlar” başlığı altında İnterpol’ün renk kodlu uyarı sistemine benzer bir sistem yayınladığı ve listedeki bin kadar şüphelinin PKK, Gülen hareketi, küçük çaplı solcu gruplar ve az sayıda IŞİD ile bağlantılı İslamcı militan grupların üyelerinin yer aldığı kaydedildi.

Azerbaycan, Kosova, Moldova ve Moğolistan gibi ülkelerde yürütülen örtülü iadelerin üzerine klasik adam kaçırma şeklinde -sokağın ortasında insanların araçlara tıkılması ve sonra Türkiye’de bir prosedür olmaksızın ortaya çıkmaları- gerçekleştiği kaydedilen raporda bu olayların bahsi geçen ülkelerde önemli yerel yankıları olduğu ancak genellikle suçun istihbarat servislerine yüklendiği belirtildi.

Pasaportlar üzerinden hareket kontrolü

Örtülü iade dışında ulusötesi baskı aracı olarak kullanılan bir diğer yöntemin hareket kontrolü olduğu ve bunun amaçla darbe girişimiyle bağlantısından şüphelenilen 230 bin pasaportun yetkililerce iptal edildiği, sayısız pasaportun kayıp ya da çalıntı olarak rapor edildiği ve Gülen hareketi üyelerinin yurt dışında pasaport yenileme ya da çocuklarına pasaport çıkarma işlemlerinin yapılamadığı belirtilen raporda Türk hükümetinin sürgünde olanları hedef almak üzere İnterpol’ü suistimal etmeye çalıştığı, ajansın uyarı sistemine 60 bin yüklemediği iddiaları üzerine Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bu durumu kabul edilemez olarak nitelediği ifade edildi.

Yine de İnterpol’ün uygun bir araç olarak kullanıldığı belirtilen raporda, 2020 sonbaharı itibarıyla Panama, Sahra alt Afrika ülkeleri ve Güney Asya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada Gülen hareketiyle bağlantılı Türk vatandaşlarının gözaltına alındığı kaydedildi.

Kaynak : EURONEWS

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir