Hamburg Eyalet Milletvekili Mehmet Yıldız, Mölln katliamının 30. yıl dönümü nedeniyle bir açıklama yayınladı.
İŞTE MEHMET YILDIZ’IN MÖLLN AÇIKLAMASI
30. yil dönümünde “mölln katliamını unutmuyoruz“
Bugün Mölln saldırısının 30. yıl dönümü. Kalbim Möln kurbanları Ayşe Yılmaz, Yeliz Aslan ve Bahide Aslan ve onların aileleriyle birlikte. Bu vesileyle tüm aşırı sağcı ırkçı faşistlerin saldırıları ile hayatlarını kaybeden tüm kurbanları saygı ile anıyorum.
1989’daki sözde birleşmenin hemen ardından, SPD’ye kadar uzanan muhafazakâr politikacılar iltica hakkını baltalamaya ve “bot dolu”, “sahte sığınmacılar”, “iltica istismarı” ve “ekonomik mülteciler” gibi yapay tartışmalarla göçmenlere karşı bir hava yaratıldı. Bunun amacı Doğu Almanya’da sosyal sistemin tasfiyesi ve büyük ölçekli şirketlerin kapanmasının ardından ortaya çıkan işsizler ordusundan dikkatleri uzaklaştırmak ve protestoları sağa yönlendirme anlamına geliyordu.
Bunların akabinde tam 30 yıl önce, 22 Ağustos 1992’de Rostock-Lichtenhagen’de mülteci ve göçmenlere yönelik günlerce ırkçı saldırılar ve 23 Kasım 1992’de Mölln’de bir kundaklama saldırısı oldu.
O zamanlar 19 yaşında olan Lars C. ve 25 yaşındaki Michael P., Mölln’de Türk ailelerin yaşadığı iki eve yangın çıkarıcı maddeler attılar. Mühlenstraße’deki bir evde iki kız çocuğu ve bir kadın, 10 yaşındaki Yeliz Arslan ve 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ile 51 yaşındaki Bahide Arslan öldü. Bahide Arslan iki kızı kurtarmaya çalışırken öldü. Yedi yaşındaki torunu İbrahim Arslan’ı ıslak bezlere sararak ölümden kurtarmayı başardı. Dokuz kişi ciddi şekilde yaralanmıştır. Mölln’deki saldırıyla birlikte göçmenlere yönelik şiddet yeni bir boyuta ulaştı: Bu, birleşmeden sonra insanların öldüğü ilk ırkçı motifli saldırıydı. Kısa bir süre sonra, 29 Mayıs 1993’te, Solingen’deki bir başka saldırıda beş kişi öldü.
Mölln’deki katliam aynı zamanda, Anayasa’nın 16. Maddesinde yapılan bir değişiklikle sığınma hakkının pek çok kişi için zayıflatıldığı sözde sığınma uzlaşmasının bir sonucudur. O zamandan bu yana siyasi sığınmacılar, ancak güvenli menşe ülkelerden veya üçüncü ülkelerden gelmedikleri takdirde sığınma hakkından yararlanmaktadır. Mülteciler, avukatlar ve aktivistler yasadaki bu değişiklikleri haklı olarak anayasaya aykırı olduğu eleştirdiler. 26 Mayıs 1993 tarihinde, Federal Meclis üyelerinin gerekli çoğunluğu, Bündnis 90/Die Grünen, PDS ve bazı SPD üyelerinin oylarına karşı, temel sığınma hakkına ilişkin değişiklik lehinde oy kullandı. O zamandan bu yana, sığınma hakkı giderek daha fazla aşındırıldı.
Bu gelişmeler, Mölln ve Solingen’deki katliamların yanı sıra sayısız saldırı ve kundaklamanın da temelini oluşturmuştur. NSU’nun ortaya çıkması ve seri cinayetler işlemesi için de zemin hazırlanmıştır. “Toplumun merkezi “nden gelen yasalar ve bürokrasi, göçmen ve mültecilerin sığınma hakkını reddettiği ve yaşamlarını zorlaştırdığı ya da mültecilerin kamplarda ve barınaklarda onurlu bir şekilde yaşamalarını imkansız hale getirdiği sürece sorunlar daha da derinleşecektir. Polis’in yaptığı ırkçı kontroller, yararlı ve istenmeyen mülteciler ve göçmenler söylemine hizmet ettiği sürece çok az şey değişecektir. Yargının ve polisin çoğu zaman sağa karşı kör olması sorunu daha da çözümsüz hale getirecektir. Bu durum değişmediği sürece aşırı sağcıların neden olduğu ölümler ve yaralanmalara yol açan ırkçı saldırılar her zaman olacaktır.
Bugün sağcı yapılar 1945’ten bu yana hiç olmadığı kadar iyi bir ağa sahip ve bazıları militarize olmuş durumdalar. Aynı zamanda bu yapılar yeteri kadar cezalandırılmadıkları için ve yetkililer tarafından görmezden gelinmelerinden dolayı çok büyük tehlike oluşturuyorlar.
Hâlâ yapacak çok işimiz var!
Irkçı örgütlerin, yapıların ve bunların propagandalarının yasaklanmasını talep ediyoruz.