Türkiye’de siyaset ve para piyasalarındaki gelişmelerin nabzını elinde tutan duayen gazetecilerden Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, son günlerde Döviz kurlarında beklenmedik artışların ardından görevinden ayrılan Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan’ın yerine de yardımcısı Nureddin Nebati’nin atanması konusunu ele alan yazısında, muhtemel beklentileri de sıraladı.
İşte Muharrem Sarıkaya’nın “Ankara’da her şey beklendiği gibi oluyor…” başlıklı o yazısı:
MERKEZ Bankası beklendiği gibi dün dövizdeki yükselişe “sağlıksız fiyat oluşumu” gerekçesiyle müdahale etti…
Gece de öngörüldüğü gibi Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan da görevinden ayrıldı…
Yerine de yine beklendiği gibi Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati atandı…
Sonuç olarak Ankara’da işler beklendiği gibi gidiyor; öngörülmedik bir durum söz konusu değil…
Bir sonuç getirip getirmeyeceğini de yine birkaç gün bekler anlarız…
Ancak ilk aşamada şunu belirteyim hem dövize müdahale, hem de Bakan değişikliğinin kısa vadeli getirisinin olumlu olmayacağı ilk adımda görüldü…
Nedenleri biliniyor; tartışmak ise işin aslını başka tarafa çekmek olur.
Dikkatimi çeken bütün bunların ötesinde bir durum…
Merkez Bankası’nın açıklamasından sonra baktım ekonomistler dahil herkes, müdahalenin 7 yıl sonra yapıldığına atıf yapıyor.
Yani, Erdem Başçı’nın Merkez Bankası Başkanı olduğu 23 Ocak 2014 tarihindeki doğrudan döviz satışına atıf yapıyor.
128 MİLYAR DA MÜDAHALEYDİ
Peki, üzerinde hala ciddi tartışmaların yapıldığı 128 milyar doların piyasaya kamu bankaları aracılığıyla sürülmesi de müdahale değil miydi?
Veya 2016’daki ihaleli satış?
Onu nereye koyacağız?
Ayrıca sanılıyor ki Merkez Bankası kasası herkese kapalı ve hiç fark edilmez; elinde ne kadarlık dövizinin bulunduğu bilinmez…
Herkes bilinmeyen içinde endişeye kapılır ve müdahaleden etkilenir…
Anlaşılan o ki bunu söyleyenler, bir kez olsun TCMB’nın internet sayfasına girip bakmamış…
Merkez Bankası’nın tüm verileri açık ve nettir, gizlisi saklısı yoktur; rakamları okumayı bilen herkes neyin ne kadar olduğunu görür.
Önemli olan bu denli açık ve net olan araçların ne şekilde kullanılacağındadır…
KARŞIDAKİ DE AYNI
Bir grup bunu sanırken, diğer grup farklı mı?
Onlar da eksi rezervde olduğuna inanarak Merkez Bankası’nın elinde döviz olmadığını ve satış yapamayacağını sanıyor…
Bu doğru değil, dilerse 3,7 değil, 20 milyar doları da bir anda devreye sokabilir.
Brüt rezervini sıfırı tüketene kadar dilediği gibi kullanabilir.
Hatta daha ilerisi, taşıması daha pahalıya gelmiyorsa, elindeki altınlarını da Londra’ya götürür ve orada dövize çevirip Türkiye’ye getirir…
HEPSİNE DE DOKUNUR
Bunlar bugüne de özgü değil; geçmişte de yaptı…
Bir zamanlar gurbetçi dövizi diye de nitelenen işçi dövizleri için dokunulmaz sanılıyordu, dokundu…
Altının satılamayacağına inanıyordu, sattı.
İhtiyat akçelerine dokunulmaz, piyasaya sürülemez sanılıyordu, sürüldü…
Önemli olan bunları yaptığında alacağı sonuçtur.
Piyasa ile inatlaşmasının kendisine ne maliyet çıkaracağıdır.
İLKELER NEREDE?
Yakın zamanda, piyasanın en önemli aktörleri banka genel müdürlerini toplayıp, “yüksek kur, düşük faiz ayrılmaz ilkemizdir” deyip, bunu bir de hükümetin en etkin ağzından açıklayıp, politikanızı belirlemişseniz, ertesi gün tersini yapmanızın adı piyasa ile inatlaşmadır.
Böyle durumda kur yükseleceği kadar yükselir, sizin müdahaleniz de bir sünger ile anında emilir…
Örnek mi; 1994’ten bugüne kadar yapılan benzer müdahalelere bakın yeter…
Bakan değiştirmek de fayda etmez…
Piyasa yılkı at gibidir, inatlaştıkça şaha kalkar…