Uzun zamandır hep “emek” hakkında yazmak istedim ama her defasında sonraya bıraktım. Belki bazılarımıza göre önemsiz görülse de, önemli olan bir konu üzerine düşüncelerimi ifade etmeye çalıştım.
Benim için çok önemli olan emek konusu yaşantımızın her alanında yerini alır. Kazancımızı sağlamak, çocuk yetiştirmek, yemek hazırlamak, spor yapmak, hobilerle uğraşmak gibi yoğun emek verilerek yapılan birçok işi bu bağlamda sayabiliriz. Ama bütün bunların olmazsa olmazları arasında tabii ki “aşk” ve ”sevgi”yi de saymadan olmaz.
Emek vermeden yapılan bir eylemin ne bir anlamı, ne de tadı yoktur. Hele de bu mânâsız eylemler artık alışkanlık haline geldiyse bundan dönmek de biraz zorlaşır bence.
AH BU İNTERNET ÇAĞI
Dini ve milli bayramlarda, özel günlerde ve her hafta Cuma günleri insanlar arasındaki kutlama mesajlarıı öyle bir hal aldı ki, artık anlamakta güçlük çekiyorum. Bir yerden hazır bir grafik, üzerinde kutlama mesajı ile gönderilmek istenilen yere iletiliyor. Hiçbir emek verilmeyen grafikle toplu mesajlar gönderiliyor. Bazen size gelen bu tür mesajın aynısı bir başka kişiden de gelince, her seferinde emek verilmeden yapılan eylemin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Oysa bir kutlama yazılacaksa az olsun, öz olsun önemli değil. Önemli olan insanın içinden geldiği gibi yazması ve bunu iletmesi. Bana göre de tüketici değil, üretici yanımızla emek verilerek yapılması daha da makbuldür.
Öte yandan internet ortamında sosyal medya veya Whatsapp gibi alanlarda yapılan yazışmalarda o kadar çok emoji sembolleri kullanılıyor ki, artık duygu ve düşüncelerimizi bu sembollerle belirtir hâle geldik. Beğenimizi, gülüşümüzü, kızgınlığımızı, sevgimizi, üzüntümüzü ve daha nice bize ait olan duygularımızı bu semboller bizim yerimize anlatır oldu. Bu durumda konuşmaktan ya da yazmaktan uzaklaşıyor, kolaya kaçıyor ve belki de benliğimizden bir şeyler kaybediyoruz. Burada da yine emek noksanlığı önümüze geliyor.
BU SANA SON MEKTUBUM
Halbuki eskiden tüm duygu ve düşüncelerin el yazısı ile yazıldığı, hatta akan gözyaşı damlalarının izlerinin bulunduğu mektuplar vardı. Şarkılara, türkülere konu olan apayrı bir değeri vardı mektubun. Her ikisi de rahmetli olan Suat Sayın‘ın “Bu sana son mektubum” ile Yıldırım Gürses‘in “Son mektup” ve Yavuz Bingöl‘ün meşhur ettiği “Kara tren gecikir” adlı eserler bu konuda en gözde örneklerdir.
İletişimde mektup ve telgraf derken, her biri yavaş yavaş kullanırlığını kaybeder oldu. Cep telefonları ise günümüzde vazgeçemediklerimiz arasında yer aldı. İşte tüketim çılgınlığı yaşanan cep telefonlarına esir duruma geldik gibi bir durum ortaya çıktı. Hele bir de elimizdeki telefonla sıkça çektiğimiz fotoğraflar var ya; bu fotoğrafları bir şekilde farklı yöntemlerle saklayamazsak, zamanla ya cep telefonunda kalıyor, ya da siliniyor. Ah o eski siyah beyaz fotoğraflar yok mu!.. Hatırladıkça insanın içi gidiyor. O fotoğrafların ne çok anlamı var(dı). İtina ile fotoğrafları dizerdik albümlerimize. Bugün de arada bir göz atar, hatıralar canlandıkça duygulanır, ”Nerde o eski günler” diye mırıldanırız.
Uzun lafın kısası, teknoloji geliştikçe, üretkenliğimiz azaldı, çoğunlukla çabuk tüketir hâle geldiğimizden, birçok değerleri de kaybettik. Bu anlamda emek de kaybedilenler arasında desem yanlış olmaz diye düşünüyorum.
Emekçilerin çoğalması temennisi ile….
Esen kalın.
Naciye ASLAN