Bağımsız aday Mustafa Akıncı’nın farkı federasyon tezini savunması ve Erdoğan’ın baskısına karşı boyun eğmeyerek dik duruş sergilemesinden geliyor. Tüm sağ partiler yan yana dursa hatta sağ çizgideki Serdar Denktaş da o cepheye dâhil olsa yine de “Ankara’nın adamı” Tatar yüzde 50’yi bulamıyor.
Hakan Tanıttıran – LEFKOŞA / BİRGÜN
Uzun yıllardır Kuzey Kıbrıs hiç bu kadar gerilimli bir seçime tanık olmadı. Bu gerilimin en önemli nedeni Ankara’nın seçime aktif müdahalesi ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Büyükelçiliği’nin sağcı aday Ersin Tatar lehine seçim karargâhı haline geldiği algısıydı. Türkiye’nin Kıbrıs siyasetine, seçimlerine ve adaylara pek çok kez müdahale ettiği sır değil. Konuşulan pek çok örnek var ama sanırım en yakın örnek 2000 seçimleridir.
Yirmi yıl önceki seçimde yine hiçbir aday ilk turda kazanamamıştı. İkinci tura iki sağcı aday Rauf Denktaş ve Derviş Eroğlu kalmıştı. Eroğlu, Denktaş’a karşı önde götürdüğü seçimin 2. turunda “Peşimde kırk iki MİT ajanı var” diyerek cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmişti. Bu seçimlere damgasını vuran olay ise Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın müsteşarı üzerinden “Derin ilişkiler içinde olan ve Türkiye’yi yönetene bağlı makamlar tarafından ‘aday olmasın, bu kendisi, ailesi ve yakınları için iyi olur’ mesajı aldığını” açıklamasıydı.
SAĞ PROPAGANDA TUTMADI
Seçimlerdeki sağ propaganda Akıncı’nın “Rumlara” toprak verdiği, Türkiye’yi görüşmelerde devre dışı bıraktığı, Türkiye düşmanı olduğu yönündeki yalanlar üzerine bina edildi. Akıncı ile Tayyip Erdoğan arasında ilk gerilim Akıncı seçilir seçilme 2015 yılında Akıncı’nın Erdoğan ile giriştiği “yavru vatan” polemiğine dayanıyor. Fakat ardından 2018’e kadar görece sakin ve müzakere sürecinde ortak harekete dayalı bir süreç ilerledi. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik Barış Pınarı Harekatı’na yönelik diyalog çağrısı yapıp “Adına barış da deseniz akan kandır” vurgusu yaparak AKP-MHP iktidarından bağımsız bir pozisyon alması ve ardından bir Türk tezi olan federasyondan vazgeçmesi iplerin kopma noktasına gelmesini sağladı.
Kendisine karşı bir tavır görünce Erdoğan her zaman yaptığı gibi diz çöktürme ve biat ettirme siyasetine girişti. Akıncı ise dik bir duruş sergiledi ve geri adım atmadı. Tavrı herkes Kıbrıslı Türk halkının iradesine ve Cumhurbaşkanlarına saygılı olmalı yönünde idi. Akıncı’ya karşı söylemler Türkiye’deki milliyetçi İslamcı iktidarın ruhuna uygun olarak milliyetçi sosa bulanarak servis edildi.
ANKARA İSTEDİĞİNİ ALAMADI
Bu denli gergin bir atmosferde yapılan seçimler, Türkiye’nin tüm gücüyle Tatar’ı desteklemesine rağmen beklediği sonuçları vermedi. Seçim pek çok Kıbrıslı Türk tarafından “var olma mücadelesi” olarak görüldü. Akıncı tüm seçim dönemi boyunca süreci Kıbrıslı Türk halkının kendi kendini yönetebilme mücadelesi olarak gördüğünü, altını çize çize söyledi. Arkasındaki sol destek de bu mücadeleye yapılan bir destekti.
Seçim sonuçları önceki seçimlerle karşılaştırıldığında, Türkiye’nin mali ve siyasi tüm desteğine, YSK’nın seçim yasaklarını delmek için açılış kararının Türkiye’de Erdoğan ile birlikte açıklandığı komik ve göstermelik “Maraş açılımı”na rağmen UBP’nin oyunu sadece 32,3’e çıkarabildiğini gösteriyor. Buna karşılık Akıncı’nın ilk tur seçimlerinde aldığı oy, geçen seçimde aldığı oydan yüzde 2.86 daha fazla.
AKINCI’NIN FARKI NEDİR?
Beş yıl önce, 2015 yılında, yapılan seçimlerde Akıncı ikinci turu yüzde 60.5 ile kazanmıştı. Peki bu fark nereden geliyor? Kıbrıs’ta Akıncı’nın temsil ettiği siyasi duruş -aslında yıllardır Türk tezi olan ve Türkiye tarafından da desteklenen- Kıbrıslı Türklerin egemenlik haklarını ve siyasi eşitliğini garantiye alacak -Kıbrıslı Elenlerle- bir Federasyon kurmak.
Federasyon fikri sadece Akıncı’dan ibaret bir duruş değil. Ülkenin kurumsal ve eski partilerinden Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) de geçmişte beri bu tezin sadık savunucusu. CTP adayı Erhürman ilk turda yüzde 21.7 oy aldı. Tufan Erhürman’ın bu seçimlerde sıkı sıkıya Federasyon tezine sarılması hala partinin tabanında bu tezin ağırlıklı kabul gördüğünü gösteriyor. Nitekim CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın hali hazırda partisinin Akıncı’ya destek vereceğinin sinyallerini vermiş durumda.
Ayrıca Rauf Denktaş’ın oğlu olan merkez sağ Demokrat Parti destekli bağımsız aday Serdar Denktaş da bu seçimlerde Federasyon tezinin ‘desentralize’ versiyonuna desteğini belirtmiş durumda. Denktaş’ın bu turda aldığı oy yüzde 4.2. Bu seçimlerde yüzde 5,7 oy alan Kudret Özarsay ise 2015’te ilk turda yüzde 21.25 oy almış ve ikinci turda tabanını serbest bırakmıştı. Kudret Özersay’a o dönem ilk turda giden oyların büyük kısmının UBP adayı yerine Akıncı’ya gittiğini yüzde 60.5’lik Akıncı oyuna bakarak söyleyebiliriz.
Bunun dışında Akıncı’ya destek veren başta Bağımsızlık Yolu Partisi olmak üzere sosyalist solun önemli bir kısmı da bu tezi savunuyor. Buradan yapılabilecek öngörü ikinci turda bu kesimlerin önemli bir bölümünün Mustafa Akıncı’nın arkasında duracağıdır.
Merkez ve radikal sağda ise ilk turda bir çözülme yaşandı. İlk girdiği seçim olan Genel Seçimlerde yüzde 7 oy alarak iddialı bir başlangıç yapan Yeniden Doğuş Partisi Başkanı Erhan Arıklı bu seçimlerde yüzde 5.4’de kaldı. Türkiye’nin seçimlerdeki tavrı Arıklı’nın tabanında Ersin Tatar’a bir kaymaya sebebiyet vermiş görülüyor. Diğer tek sağ parti olan MDP’nin oyu ise 0.3.
TÜM SAĞ BİRLEŞSE DE OLMAZ
Görünen o ki tüm sağ partiler yan yana dursa ve yeni bozulmuş olan hükümetteki ortağı Kudret Özarsay ona destek açıklaması yapsa, hatta sağ çizgideki Serdar Denktaş da o cepheye dâhil olsa da (ki ikisi de beklenen bir şey değildir) matematik olarak Ersin Tatar yüzde 50’yi bulamıyor. İbre Mustafa Akıncı’nın lehine ve Tatar’ın kazanması ancak (sihirli) değnekle bir müdahale ile mümkün görünüyor.
Bu seçimde dikkati çeken bir başka husus seçime katılımın düşük olması idi. 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimi yüzde 62.4 ile Kuzey Kıbrıs tarihinin en düşük katılımlı seçimiydi. Bu seçimde katılım yüzde 58.21’e düştü ve rekor tazelendi. Bu düşük katılım Covid-19 ve yurtdışındaki seçmenlere bağlansa bile sağ seçmenin de bir kısmının Türkiye’nin baskıları yüzünden kendi adaylarına oy vermek yerine sandığa gitmediği görülüyor. Tarihsel olarak Kuzey Kıbrıs’ta sağın yüzde 60, solun ise yüzde 40’lık bir oyu olması durumu da bu tahlili destekler niteliktedir.
Seçimlerin bir başka sonucu da cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yapılan anayasa değişikliği oylamasında değişikliğe ret oyu çıkmasıdır. Bu hükümetlerin getirdiği ve üst üste reddedilen ikinci anayasa değişikliği düzenlemesi. Görünen o ki, iki anayasa referandumunda da ret cephesinin ortak tezi olan Kuzey Kıbrıs’ta polis, itfaiye ve askerin sivil otoriteye değil Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı olmasını sağlayan Anayasa’daki ‘Geçici 10. maddenin’ değiştirilmesinin öncelik olduğu tezi halkın çoğunluğu tarafından kabul görüyor.