Hamburglu iş insanı yazar Esma Arslan, Avustralya’daki torununu görebilmek için gidiş-dönüş 40 saatlik uçak yolculuğu ile 1 aylık yaşamını Gazetem’e anlattı
Röportaj: Mehmet ATAK
Almanya’nın Hamburg kentinde yaşayan yazar Esma Arslan, Korona virüsü nedeniyle alınan uçuş yasakları öncesinde, dünyanın en uzak kıtası Avustralya’daki torunu Destan’ı görebilmek için toplam 40 saat süren 32 bin kilometrelik uçak yolculuğunu göze aldı. Bu ada ülkesine ikinci defadır gittiğini belirten iş insanı Esma Arslan, oradaki 30 günlük izlenimleri ile uçuş serüvenini heyecanla anlatırken, “Torunumla geçirdiğim o günler, beni yıllarca gençleştiriyor”dedi.
Diğer kızı Reyhan’la birlikte çıktığı uzun yolculuk hakkındaki röportajımızda çeşitli konulara yönelik düşüncelerini tafsilatlı şekilde ortaya koyan Esma Arslan’ın “Çift katlı uçakla seyahat, Hayvan oteli, Frankfurt havaalanında karşılaştığı kötü muamele” gibi konularda anlattıkları enteresandı. İşte ayrıntılar:
“Torun gençleştirir, neşelendirir, hayat sevinci verir diye boşuna dememişler. Benimki de baldan tatlıydı. İlk karşılaştığımız anda elimden tuttu, “comon” (gel) diyerek beni bahçeye götürdü. Boyuna uygun yerde ağaç dalından iki yaprak kopartıp bana verdi. On ay önce aynısını ben ona yapmış, kendi bahçemden domates ve salatalık vermiştim. Demek ki unutmamış dedim kendi kendime. Yeni konuşmaya başlamış cıvıl cıvıl bir çocuk. Sonrasında beni odama götürdü. Odamın kapısına kızım şaka olsun diye benim için bir de Türk bayrağı asmış, bu oda senin diye“.
* Sayın Arslan, tam da her ülkede Korona virüsünden korunma önlemleri başlamışken, yoğun işlerinizi bırakıp, çok uzun bir uçak yolculuğunu göze alarak dünyanın bir ucu olan Avustralya’ya gidişinizin sebebi nedir ? Bu kaçıncı Avustralya seyahatiniz ?
ESMA ARSLAN : Önceden planlanmış bir tatildi, yani birden ortaya çıkmadı. Korona ortaya çıktığında son ana kadar gidip gitmeme, erteleme veya ertelememe konularında karmaşık duygular içerisindeydim. Tatil yapmak, kızımı ve torunumu ziyaret etmekti her zamanki amacım. Onları özlemim ağır bastı ve ne olursa olsun ailemle bir arada olmayı istedim.
Evimi köpeklerimi kardeşime, işyerimi de güvenebildiğim elemanlarıma bıraktım. Yani kulağım rahattı. Ben de orada ailemle birlikteydim. Karmaşık duygular içerisinde torunumu görme isteğim daha ağır bastı. Bu Avustralya’ya yaptığım ikinci seyahatti.
* Onu görme uğruna onbinlerce km. yolu göze aldığınız torununuz hakkında söyleyecekleriniz vardır herhalde ?
E.A : Torun sürekli elimden tutup “comon” diyordu. Ben hayır dediğimde ise kibarlığı elden bırakmayıp “please” (lütfen) demeyi ihmal etmedi. Elinden tutup onu zıplaması için tramboline götürmeliyim. Sonra saklambaç oynamalıyız sürekli. Hamur açmayı da çok seviyordu. Gerek evde, gerek sürekli gezindiğimiz sahilde hep yanımdaydı. Belki de ona hayır diyemeyen tek insan olduğumu anladığı için, belki de sevgisinden.. Torunum Destan okumayı benim gibi çok seviyor. Boyu hizasındaki kitap rafından sürekli okunacak kitaplar getirip kucağıma oturuyordu. Benim okuyup anlatmamdan sıkılınca ya da beğenmeyince kendisi okumaya çalışıyor, anlaşılmaz ifadelerle ninesine kendi icat ettiği dilinde hikayelerini okuyordu.
* Saatteki ortalama hızı 800 km olan uçakla yaptığınız uçuşta, aktarma ve beklemeler hariç 20 saat boyunca zamanınız nasıl geçiyor ? Almanya ile aradaki 8-9 saatlik zaman farkından dolayı hep gündüz veya gece mi, yoksa gece-gündüz mü uçtunuz; bu tür bir uçuş insanda nasıl bir etki yaratıyor ?
E.A : Hamburg‘dan Dubai’ye uçuş 6,5 saat sürüyor. Sunulan servis ile sizin bir uçakta olduğunuz hissini vermiyorlar. Hizmet kusursuz, yemek, dinlenme, o biçim konfor içerisinde uçakta olduğunuzu unutuyorsunuz. İçecek, yiyecek, aperatif, pijama, rahat bir yatak, sonra yine içecek servisi ve perdeleri kapatıp sizi yalnız bırakıyorlar. İster yatın ister okuyun size bırakıyorlar. Bir noktadan sonra isterseniz hiç yatmayın, size sabaha kadar hizmet ediyorlar. Sonra sabah yine aynı servis. Demek istediğim o uzun uçuş hissinizi girer girmez alıyorlar elinizden.
Ondan sonrası da yine dört dörtlüktü demeliyim. Valla bir noktadan sonra zamanla olan algınızı yitiriyorsunuz. Gece mi, gündüz mü pek fark etmiyor. Kulağınız varış noktasına gelip gelmemenizde takılıp kalıyor. Zaman geçsin, gideceğiniz yere bir an önce gelelim istiyorsunuz. Severek business classta uçuyorum, bundan sonra da kesin öyle uçacağım.
* Bu uzun yolculuğunuzdaki uçuş hattı ile uçak bilet fiyatını da açıklar mısınız ?
E.A : Kişi başına gidiş geliş fiyatı 5600 € idi. Tabii biletlerimiz Busines Class’tı.
Gidişte 2 katlı uçakla Hamburg-Dubai- Perth hattında uçtuk. Dönüş biraz zahmetli oldu. Katar-Duha-Frankfurt ve Frankfurt’ta 7 saatlik aktarma beklemesinden sonra Lufthansa ile Hamburg’a döndük.
FRANKFURT’TA 7 SAATLİK AKTARMA MOLASI
* Gidiş ve dönüşlerinizde Almanya ve Avustralya’da ne gibi önlemlerle karşılaştınız ?
E.A : Gidişte bir sorun olmadı. Zaten yeni yeni çıkıyordu salgın. Oraya indiğimizde yapılan anonsa göre, inen her yolcu gibi biz de Avusturalya’da iki hafta evde kendimizi karantinaya almak zorundaydık. Bagaj vs. konularında herhangi bir sorunla karşılaşmadık. Gidişte yorulmadan, sorunsuz, mükemmel bir yolculuk yaşadık.
Dönüşte de bir engelle karşılaşmadık denilebilir. Frankfurt’a kadar sorunsuzdu her şey. Yalnız dönüşte benim dikkatimi çeken Almanya’ya ayak basar basmaz yani Frankfurt’ta pasaport kontrolünden geçerken size yabancı olduğunuz hissini veriyorlardı. Uçaktan inerken, uçak içerisinde bir Vietnamlı memleketine uçacakmış. Biraz beklememiz söylendi. Ayakta beklerken, başka bir uçağa yetişme telaşındaki birinin korunma mesafesine aldırmadan aramıza daldığını farkettim. Dayanamayıp müdahale etmek zorunda kaldım ve uyardım.
Genel olarak insanların yer yer ya aşırı tedbirli ya da çok kayıtsız kaldıklarına şahit oldum. Gümrük görevlilerinden hava alanı polislerine kadar bu böyleydi. Polis kontrolünden geçtikten sonra ukala bakışlar ve davranışlara şahit olduk. 7 saat kadar Frankfurt havaalanında bekledik. Her yer kapalı. Korku filmlerindeki gibiydi. 7 saat sonra Lufthansa ile Hamburg’a uçtuk. Ne hizmet vardı doğru dürüst, ne de yolcuya saygı ve ilgi. Yetmez gibi bir de gerzek gibi ikide bir “buiseness” diye sormalarına gıcık oldum. Frankfurt’tan sonra yabancı olduğumu, istenmediğimi, kıskanıldığımı hem de resmen memurlar tarafından, genelleştirmeden söyleme ihtiyacı duyuyorum.
SOKAK HAYVANLARI İÇİN OTEL
* Sokak Hayvanlarına Yardım Derneği Başkanı olarak o kıtada sahipsiz ve bakıma muhtaç hayvanlara rastladınız mı ? Hayvan Hakları konusunda Avustralya ile Avrupa ve Türkiye arasında eksileri ve artıları yönünden bir mukayese yapar mısınız ?
E. A : Orada sokak hayvanları diye sokakta bir kedi köpek göremezsiniz. Ama her ailede birkaç kedi köpek, sabahları köpekleriyle yürüyüş yapan insanları görürsünüz. Sahile giden, yüzen, koşan insanların yanlarında hep köpekleri vardı. Koronaya tehlikesi varken ve araya sosyal mesafeyi koymuş olmalarına rağmen hayvanları hep yanlarındaydı.
Hayvanlar için bir otele denk geldim. Bu yönlü ihtiyaç olduğunu işittim. Ama bizimle kıyasla, sahipsiz korumasız hayvana ben denk gelmedim. Derin bir araştırma yapamadığım için kıyaslama yapamayacağım. Korona virüsünden dolayı ne kadar isteyip ilgi duysam da bizzat gidip yerinde görerek araştırma yapamadım. Araba hiç kimsenin umurunda değil ama köpeklere gösterilen ilgi çok güzeldi. Gördüğüm insanlar, hayvanseverlik kurallarına uyan insanlardı.
* Torununuzun size seslenirken hangi dilde hitap ediyordu ?
E.A : Torunum Destan arkamdan „Omaa“ diye ağladı. Bir de „Nanni“ diyordu. Dileğim ileride „anneanne“ demesi.
HAYATI ROMAN OLACAK
* Ana mesleğiniz olan Sağlık hizmetleri haricinde 4 kitabı piyasaya çıkmış bir yazar ve şair olarak Avustralya’da bu branşlar üzerine kafanızda ne gibi yeni konular, fikir ve tasarılar oluştu ?
E.A: Bildiğiniz gibi blog sayfalarımda yayınlanan Avusturalya maceralarımı romanlaştırmak üzerinde çalışıyorum. Hedefim bu yıl hazırlayıp yayınlamak. Detayları bırakalım da romanda biraz sürpriz olsun. Kısaca okurlarımın severek ve ilgiyle okuyacaklarına inandığım bir çalışma olacak.
*Bazı ülkeler arasında Coronavirüs salgını nedeniyle konulan uçuş yasakları yüzünden dönüş yolculuğunuzun epeyce sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. Bu uçuşunuzun ana hatlarını nakleder misiniz ? Bu yıl tekrar gitmeyi düşünüyor musunuz ?
E.A :….Biz oradayken iki hafta sonra tüm uçuşlar iptal edildi. Elbette panikledik. Dönüş uçuşumuzu, güzergahımızı değiştirmek zorunda kaldık. Ama sapasağlam geri döneceğimize inancım tamdı. Yolcu taşınmaya başlayacağından emindim. Nitekim öyle de oldu. Onlar iptal ettikleri için Almanya Dışişleri Bakanlığı’na başvurduk. Bir hafta sonra önceliği yaşlılara ve çocuklara vereceklerini söyleyen kibar bir ilgilenemeyiz yanıtını aldık. Kızıma kendimiz başımızın çaresine bakalım araştır dedim. Baktık dönüş yolu kapalı ama Katar üzerinde uçabiliyoruz. Bir gün geç veya önce alsaydık uçuşlarımız dahası uçaklar iptal olacaktı.
Evet gündemi ben de izledim, hava yollarında iptal edilen uçuşları, iflas eden havayollarını vs. Ama başka ülkelere kıyasla düzgün organize edilmiş aktarmalarla ne kadar uzun olursa olsun geri memlekete gelebildim. Çok şanslı olduğumuzun altını çizmeliyim. Hiçbir ciddi sorunla karşılaşmadığımı söyleyebilirim. Gidişimiz gibi olmasa da 12 saat Avustralya ‘dan Katar’a uçtuk. Uçakta business classda sadece biz vardık.
Bu yıl tekrar gidebilir miyim? Sanmıyorum. Türkiye’de sokak hayvanlarım var, işyerim var, ayrıca virüs ile ilgili ne gibi gelişmeler olacak bilmiyoruz. Sonra romanım var, barınak var. Belki kızım ve torunum gelebilirler.
VİRÜSÜN AİLELERİ YAKINLAŞTIRMA GÜCÜ
* Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?
Son olarak iki haftalık karantina günlerime değinmek istiyorum. Kaldığımız ev bahçeliydi. Her gün bahçede torunumla, iki kızım, damadım, iki köpekle ve yedi çeşit buralarda kaç bin euroluk papağanlar geliyordu onlarla zaman geçirip durdum. Rengarenk çiçekler arasında torunum Destan ile oyunlar oynadım. Trambolinde oynadık, top oynadık. Torunuma topa kafa atmasını öğrettim. Akşamları yemekler yapıyor ailecek hep beraber yiyor eğleniyorduk. Sabahları yine hep birlikte kahvaltı yapıyorduk. Ailecek oyunlar oynuyor, gülüyor eğleniyorduk. Virüsün çok kötü olduğu malum. Tek iyi yanı bizleri, aileleri bilerek bilmeyerek yakınlaştırdı. İnsanlar artık günü tadarak yaşıyorlar. Virüsten önce koşuşturak, kibirle, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorduk. Şimdi ise içinde bulunduumuz her anı doya doya yaşamak istiyoruz. Ayakları havada olan insanlar bugün artık yere basıyorlar.
Her akşam ve öğlen vakti torunumu uykuya kitap okuyarak yatırıyordum. Mutfakta hünerlerimi sergilememde o bana yardımcı oluyordu. Özellikle hamur açmak ile ayrıca ilgileniyordu. Karantina günlerimin ne kadar çabuk gelip geçtiğinin farkına bile varmadım. Sonrasında hep birlikte ailecek dışarı çıkıyorduk. İnsanlar maskeli, birbirlerine karşı saygılı, sosyal mesafeye özen gösteriyorlardı. Sahil, deniz, dalgalar çok güzeldi. Para her şey değil şüphesiz ama onsuz da olmuyor. Paranız olunca uzaklıklar yakın oluyor.
Son olarak da bana zaman ve sayfasını ayıran GAZETEM.eu’ya teşekkür ediyor, iyi yayınlar diliyorum.
sizi tebrik ederim güzel bir yazı hazırlamışsın mehmet bey nede olsa yılların tecrübesi var