Türkiye’nin demokrasi tarihine 3 idamla kara bir leke olarak adını yazdıran 27 Mayıs ihtilalinin 60. yılı vesilesiyle, iz bırakan bazı olayları yazma gereği duyduk.
Mehmet ATAK
Kimilerince “Kansız İhtilal“, bazılarınca da “Beyaz Devrim” olarak nitelendirilen ama sonuçta 1 Başbakan ile 2 Bakan’ın idamıyla insanların gönlünde unutulmayacak yaralar açan 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı dönemi olan tek parti rejimi sonrası 10 yıl iktidarda kalan Demokrat Parti hükümetine karşı yapılmıştı. Atatürk‘ün güvenini kazanmış olan Celal Bayar Cumhurbaşkanı, Adnan Menderes de Başbakan olarak 1950-60 arası 10 yıl süreyle Türkiye’yi yönettiler. Ama 27 Mayıs 1960 günü bütün bakan ve milletvekilleri, müsteşarları, bazı ordu komutanları ve belediye başkanlarıyla tutuklanıp, 14 Ekim’de başlayan Yassıada duruşmalarından, tam bir yıl süreyle mahkeme edildiler.
MİLLİ BİRLİK KOMİTESİ
Önce DP iktidarı zamanında olanlara bakalım:
Demokrat Parti’ye oy vermedikleri sebebiyle Kırşehir 1954 yılında ilçe yapıldı, 1957 yılında ise tekrar il oldu. 1955 yılı 6/7 Eylül olayları esnasında İstanbul’da Rum esnafa ait işyerleri yağmalanarak tahrip edilmişti. 1957 seçimlerinden sonra CHP’ye yönelik baskı aracı olarak bir Tahkikat Komisyonu kurulmuştu. Muhalefet lideri İnönü’ye karşı yurt gezilerinde organize kışkırtmalar ve saldırılar gerçekleşiyordu. Özellikle Ankara ve İstanbul’da zaman zaman Başbakan Menderes’e karşı öğrenci hareketleri görülüyordu. Devletin radyolarında her akşam Demokrat Parti’nin kurduğu “Vatan Cephesi“ne katılanların il il adları okunmaktaydı. İktidar ve muhalefet yanlıları arasında yavaş yavaş bir kutuplaşma havası yayılmaktaydı. İşte Türkiye’nin bu gergin ortamında, 27 Mayıs sabahı tok sesiyle Ankara Radyosu’ndan halka seslenen ihtilalcilerden Kurmay Albay Alparslan Türkeş, Orgeneral Cemal Gürsel başkanlığındaki 38 subayın Milli Birlik Komitesi adıyla idareye el koyduğunu duyurdu. Bunun ardından da tutuklamalar başladı. 26 Mayıs’ta Eskişehir’de halka hitaben bir konuşma yaptıktan sonra arabayla Kütahya’ya hareket eden Başbakan Adnan Menderes, yolda yakalanarak Ankara’ya götürüldü. Dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, 30 Mayıs’ta tutuklu olduğu binanın penceresinden atlayarak intihar etmişti. Diğer tutukluların hepsi Yassıada’ya götürüldü. Ada kumandanlığına 28 Mayıs’ta Yarbay Tarık Güryay atandı.
YASSIADA MAHKEMELERİ
Yüksek Adalet Divanı adıyla teşkil edilen olağanüstü mahkemenin başkanı olarak Hakim Salim Başol, Başsavcılığına da, köpek-bebek, arsa,değirmen, istimlak gibi davalarla sanıkları küçük düşürmeyi hedefleyen Altay Ömer Egesel getirildi. Hepsi da takım elbiseli, kravatlı olarak salonda hazır olan sanıkların birbiri ile konuşması yasaktı. Daha sonra politikaya atılan Talat Asal ile Hüsamettin Cindoruk, Menderes’in avukatları olarak duruşmalara katılıyorlardı. Radyoda akşamları “Yassıada Saati” adıyla duruşmalar üzerine bir program yayınlanmaktaydı. Devrik Başbakan Adnan Menderes’in “Reis beyefendi, savunmamız çok kısa tutuluyor” şeklindeki serzenişine karşı, Mahkeme Başkanı Salim Başol’un, “Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” demiş olması, o günlerin gazetelerine yansımıştı. Belki de arşivlerde bir dökümanter olarak kalması düşüncesiyle, 395’i milletvekili olmak üzere, toplam 592 sanığın günlük yaşamları ve mahkeme safahatı özel olarak filme çekilmişti. Bu film, “Sanıklar Yassıada’da” adıyla sinemalara yansıtılmıştı.
“ADNAN, BURAYA GEL !”
Ada kumandanı Tarık Güryay, ülkede 10 yıl Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık ve Milletvekilliği yapmış, ordunun en üst kadamelerinde bulunmuş sanıklara karşı çok sert ve haşin davranmakla ün yapmıştı. Öyle ki, belki de Milli Birlik Komitesi’nin onayı doğrultusunda eski Başbakan Adnan Menderes’e “Adnan, gel buraya” şeklinde seslendiği de biliniyordu. Güryay’ın kimi sanıklara tokat bile attığına şahit olunmuştu. 15 Eylül 1961 tarihinde mahkemenin oy birliği ile aldığı kararla, sanıklardan 15′ idam (3’ü uygulandı, 12’si müebbet hapse çevrildi), 29 Müebbet, diğerleri 4-20 yıl arası hapis cezası aldı, 47 kişi beraat etti. Adı bugün İstanbul Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’ı olarak hizmet veren modern merkeze verilen eski Belediye Başkanı ve Menderes hükümetinin Sağlık Bakanı Dr. Lütfü Kırdar, mahkemeler sürerken kalp krizi sonucu vefat etmişti.
Adnan Menderes hükümeti sütten çıkmış ak kaşık mıydı ? HAYIR !.. Peki hata ve günahları idam derecesinde miydi ? HAYIR !..
Kansız İhtilal olarak takdim edilen askeri darbe, akıtmadığı kanın bedelini idamlarla ödetmişti. 1959 yılı 17 Şubat’ında Kıbrıs görüşmelerine katılmak üzere THY uçağı ile beraberindekilerle birlikte Londra’ya giderken, fırtına ve sis sebebiyle ormanlık bir alana düşen uçaktan sağ olarak kurtulan Başbakan Adnan Menderes, 2 yıl sonra idama gideceğini bilemezdi. Bu da kaderin garip bir cilvesiydi.
KOMİTEDE ANLAŞMAZLIK ÇIKINCA
Yassıada Mahkemeleri’nin başlamasından bir ay kadar sonra, 13 Kasım 1960’ta Milli birlik Komitesi içerisinde başgösteren gruplaşmalar sonucu çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle, 38 kişilik Milli Birlik Komitesi arasında bölünme meydana geldi. Başını Alparslan Türkeş’in çektiği 14’ler grubu, bir gecede TSK’dan emekli edilerek Askeri Ataşe gibi görevlerle yurtdışına sürgüne gönderildiler.
Yeni görev yerleri şöyleydi:
Alparslan Türkeş: Yeni Delhi (Hindistan), Orhan Kabibay: Brüksel (Belçika), Orhan Erkanlı: Mexico City (Meksika), Münir Köseoğlu: Stockholm (İsveç), Mustafa Kaplan: Lizbon (Portekiz), Muzaffer Karan : Oslo (Norveç), Şefik Soyuyüce: Kopenhag (Danimarka), Fazıl Akkoyunlu:Kâbil (Afganistan), Rıfat Baykal: Tel-Aviv (İsrail ), Dündar Taşer: Rabat (Fas), Numan Esin: Madrid (İspanya), İrfan Solmazer: Lahey (Hollanda ), Muzaffer Özdağ: Tokyo (Japonya ) ve Ahmet Er: Trablus (Libya ). Bunlardan bazıları, dönüşlerinde çeşitli partilere katıldılar.
YASSIADA MAHKEME KARARLARI VE İDAMLAR
Bir yıl kadar devam eden Yassıada Mahkemeleri, 15 Eylül 1961’de nihai kararlarını açıkladı ve cezaların infazı için onaylanmak üzere Milli Birlik Komitesi’ne sunuldu. Cemal Gürsel dahil 9 üye idamlara Hayır derken, diğer 13’ü ise Evet dedi ve 16 Eylül’de Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamları infaz edildi. Daha önce kendini asmak isterken farkedilip kurtarılan Celal Bayar’dan sonra, Adnan Menderes de son mahkeme günü, biriktirdiği ilaçları içerek intihara kalkıştı ama midesi yıkanarak hayata döndürüldü. 17 Eylül 1961’de, idamından önce sağlık konrolünden geçirilirken prostat muayenesi bile yapılan Menderes de motorla İmralı adasına götürülüp idam edildi. İdamların önlenmesi için İsmet İnönü, ABD başkanı Kennedy ve İngiltere Kraliçesi’nin yaptıkları başvurular Komite’nin kararını etkilemedi. İşin hazin tarafı ise, idam edilen 3 Devlet Adamı’nın ailesinden Cellat parasının resmen tahsil edilmesiydi.
HAYAT BOYU TABİİ SENATÖRLÜK
Mahkemelerin devam ettiği süreçte hazırlanan yeni Anayasa, 9 Temmuz 1961’de halk oyuna sunularak kabul edildi. Seçimler ise, idamlardan 4 hafta sonra 15 Ekim 1961’de yapıldı ve İsmet İnönü de koalisyon hükümetinin başbakanı oldu. Milletvekilleri ve Senatörlerden oluşan çift yapılı Meclis oluşturuldu. Milli Birlik Komitesi Üyeleri, Anayasa maddesine göre ömür boyunca Senatör sıfatıyla Cumhuriyet Senatosu’nda “Tabii Senatör” sıfatıyla seçimsiz olarak görev yapacaklardı.
Adalet Partisi’nin 1965 seçimlerini tek başına kazanmasıyla birlikte Başbakan olan Süleyman Demirel’in, senatoda Tabii Senatörler’le yaşanan bir tartışma sonrasında kürsüye gelerek, “Bakın, biz Anayasayı değiştirecek 301 Milletvekili ile üçte ikilik bir çoğunluk sağladığımız andan itibaren sizler artık burada olmayacaksınız” dediğini anımsıyoruz. Tabii Senatörlük, 12 Eylül darbesiyle birlikte Meclisin feshedilmesi ve yeni Anayasa ile birlikte ortadan kalkmış oldu.
ALİ FUAT BAŞGİL’e YURT DIŞI, CEMAL GÜRSEL’E CUMHURBAŞKANLIĞI
Anayasanın kabulünden sonra yapılan Genel seçimleri takiben toplanan TBMM, daha önce partiler arasındaki aday çıkarmama mutabakatı doğrultusunda, Cemal Gürsel 26 Ekim’de Cumhurbaşkanı seçildi. Adalet Partisi kontenjanından bağımsız aday olarak Cumhuriyet Senatosu üyesi seçilen Ordinaryüs Profesör Ali Fuat Başgil‘in Cumhurbaşkanlığı adaylığı hususunda partiler arasında bir görüş birliği konuşulurken, hiç de beklenmeyen bir gelişme oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Milli Birlik Komitesi’nin 2 üyesi tarafından evinden alınarak Başbakanlığa getirilen Başgil’e, “Sana karşı bazı saldırılar olacağı yolunda duyumları aldık. Herhangi bir aksilik durumunda seni koruyamayız. En iyisi sen adaylıktan vazgeç” denildiği gazetelere yansıdı. Hocaların Hocası Başgil, bu tehditvari görüşme sonrasında, aynı gün Senatörlükten de istifa ederek, ilk trenle İsviçre’ye hareket etti.
Böylece, diğer bir Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar başkanlığında tecrübeli bir heyetin hazırladığı yeni Anayasa üzerine ilk leke de böylece düşmüş oldu. Başgil, daha sonra yurda dönerek 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nden Samsun Milletvekili seçildi. 2 yıl sonra da vefat etti.