Hamburg Eyalet Bağımsız Milletvekili Mehmet Yıldız, bundan tam 31 yıl önce bir kundaklama saldırı ile Mölln kentinde katledilen Yeliz Arslan Ayşe Yılmaz ve Bahide Arslan anısına bir açıklama yayınladı.
Möln kurbanları Ayşe Yılmaz, Yeliz Aslan, Bahide Aslan ve onların ailelerinin acılarını paylaştığını dile getiren Yıldız “ Tüm aşırı sağcı ırkçı faşistlerin saldırıları ile hayatlarını kaybeden tüm kurbanları saygı ile anıyorum.“ dedi.
Olayların yaşandığı tarihlerde Almanya’da yaşanan ırkçı gelişmeleri anlatan
MEHMET YILDIZ’IN AÇIKLAMASI:
“ 1989’daki Almanya’nın birleşmesindene sonra SPD’nin içinde olduğu muhafazakâr politikacılar iltica hakkı, sahte sığınmacılar, mülteci istismarı, ekonomik mülteciler gibi yapay gündemler yaratarak kamuoyunda göçmen karşıtı bir siyaset izlediler. Bunun amacı Doğu Almanya’da sosyal sistemin tasfiyesi ve büyük şirketlerin kapanmasının ardından ortaya çıkan işsizler ordusunun dikkatini başka yöne yönlendirmekti.
Bunları devamında tam 31 yıl önce, 22 Ağustos 1992’de Rostock-Lichtenhagen’de mülteci ve göçmenlere yönelik günlerce ırkçı saldırılar ve 23 Kasım 1992’de Mölln’de bir kundaklama katliamı oldu.
MÖLLN İLK IRKÇI MOTİFLİ SALDIRIYDI
O zamanlar 19 yaşında olan Lars C. ve 25 yaşındaki Michael P., Mölln’de Türk ailelerin yaşadığı iki eve yangın çıkarıcı maddeler attılar. Mühlenstraße’deki bir evde 10 yaşındaki Yeliz Arslan ve 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ile 51 yaşındaki Bahide Arslan öldü. Bahide Arslan iki kızı kurtarmaya çalışırken öldü. Yedi yaşındaki torunu İbrahim Arslan’ı ıslak bezlere sararak ölümden kurtarmayı başardı. Olayda dokuz kişi ciddi şekilde yaralanmıştı. Mölln’deki saldırıyla birlikte göçmenlere yönelik şiddet yeni bir boyuta ulaştı. Bu, birleşmeden sonra insanların öldüğü ilk ırkçı motifli saldırıydı. Kısa bir süre sonra, 29 Mayıs 1993’te, Solingen’deki bir başka saldırıda beş kişi öldü.
Mölln’deki katliam aynı zamanda, Anayasa’nın 16. Maddesinde yapılan bir değişiklikle sığınma hakkının pek çok kişi için zayıflatıldığı sözde sığınma uzlaşmasının bir sonucudur. O zamandan bu yana siyasi sığınmacılar, ancak güvenli menşe ülkelerden veya üçüncü ülkelerden gelmedikleri takdirde sığınma hakkından yararlanmaktadır. Mülteciler, avukatlar ve aktivistler yasadaki bu değişiklikleri haklı olarak anayasaya aykırı olduğu eleştirdiler. 26 Mayıs 1993 tarihinde, Federal Meclis üyelerinin gerekli çoğunluğu, Bündnis 90/Die Grünen, PDS ve bazı SPD üyelerinin oylarına karşı, temel sığınma hakkına ilişkin değişiklik lehinde oy kullandı. O zamandan bu yana, sığınma hakkı giderek daha fazla aşındırıldı.
NSU CİNAYETLERİNE ZEMİN HAZIRLANDI
Bu gelişmeler, Mölln ve Solingen’deki katliamların yanı sıra sayısız saldırı ve kundaklamanın da temelini oluşturmuştur. NSU’nun ortaya çıkması ve seri cinayetler işlemesi için de zemin hazırlanmıştır. “Toplumun merkezi “nden gelen yasalar ve bürokrasi, göçmen ve mültecilerin sığınma hakkını reddettiği ve yaşamlarını zorlaştırdığı ya da mültecilerin kamplarda ve barınaklarda onurlu bir şekilde yaşamalarını imkansız hale getirdiği sürece sorunlar daha da derinleşecektir. Polis’in yaptığı ırkçı kontroller, istenmeyen mülteciler ve göçmenler söylemine hizmet ettiği sürece çok az şey değişecektir. Yargının ve polisin çoğu zaman sağa karşı kör olması sorunu daha da çözümsüz hale getirecektir. Bu durum değişmediği sürece aşırı sağcıların neden olduğu ölümler ve yaralanmalara yol açan ırkçı saldırılar her zaman olacaktır.
Bugün sağcı yapılar 1945’ten bu yana hiç olmadığı kadar iyi bir ağa sahip ve bazıları militarize olmuş durumdalar. Aynı zamanda bu yapılar yeteri kadar cezalandırılmadıkları için ve yetkililer tarafından görmezden gelinmelerinden dolayı çok büyük tehlike oluşturuyorlar.
Hâlâ yapacak çok işimiz var!
Irkçı örgütlerin, yapıların ve bunların propagandalarının yasaklanmasını talep ediyoruz. “