Muharrem İnce, Bin Günde Memleket Hareketi’ni 4 Eylül’de Sivas’ta başlatacaklarını söyledi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin de konuşan İnce, ’13 bin sandıkta CHP’nin gözlemcisinin olmadığını’ ifade ederek, “4 milyon oy yapar bu. Erdoğan 1 milyon 300 bin oy az alsaydı, seçim ikinci tura kalacaktı” dedi.
CHP’den ayrılıp parti kuracağı iddia edilen Muharrem İnce, Ankara’da bir otelde basın açıklaması yaptı. Partiye demokrasi ve önseçim konusunda eleştiriler yönelten İnce, CHP yönetimini ‘siyaseti izlemekle, bir şey yapmamakla’ suçladı. İnce, “İşler kötü gidince dış güçleri suçlayanlarla, kendileri gibi düşünmeyenlere Saray’ın adamı diyenler arasında fark yoktur” dedi.
İnce, “Bizim başlattığımız hareket bir muhalefet hareketi değildir. Hareketimizin adı “Bin Günde Memleket Hareketidir. 4 Eylül’de Sivas’ta olacağız. Memleket hareketini başlatacağız” dedi.
2018 yılındaki tartışmalı Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin de konuşan İnce, 13 bin sandıkta CHP’nin gözlemcisinin olmadığını ifade ederek, “4 milyon oy yapar bu. Erdoğan 1 milyon 300 bin oy az alsaydı, seçim ikinci tura kalacaktı” ifadelerini kullandı. İnce parti sorumlularına “Bana bilgi verin” diyorum, bilgi vermiyorlar. “Bilgi yok, nasıl çıkacağım milletin karşısına?” dediğini kaydetti.
İnce, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
AHMET ARİF’TEN ÖRNEK VERDİ
Ne diyordu Ahmet Arif; “Kuş uyur kurt uyur zindan uyur bir ben uyumadım. Hasretinden prangalar eskittim” diyor. Herkes konuştu, bilen de konuştu bilmeyen de konuştu. Bir tek Muharrem İnce konuşmadı. Şimdi Muharrem İnce konuşacak.
Değerli basın mensupları Türkiye tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. 18 yıllık iktidar Türkiye’nin sorunlarını çözmediği gibi maalesef yeni sorunları da eklemiştir. Mühürsüz oylarla kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, Türkiye’nin sorunlarını daha da derinleştirmiştir. Yargı bağımsızlığı kalmamış, mülk çökmüştür. Yargı iktidarın sopası haline gelmiş, yargısız infazlar yerini yargıyla infaza bırakmıştır. Devlette kurum ve kurallar çökmüş, tek adamın buyruklarının onları uygulayan mekanizmalar ortaya çıkmıştır.
TÜİK gibi Merkez Bankası gibi kurumlar yok edilmiş, bunların kamuoyunda inandırıcılığı kalmamıştır. Bu dönemde din ve vicdan arasındaki bağ koparılmıştır. Hesap verme ile utanma arasındaki bağ koparılmıştır. Okul türleri arasındaki ayrımcılık eğitimin niteliğinin daha da düşmesine yol açmıştır. Verimli tarım arazilerini amaç dışı kullanan, ata tohumlarının kıymetini bilmeyen, üretimi değil ithalatı özendiren, katma değerli ürün üretemeyen bu politikalar sonucunda ne yazık ki bizler zengin toprakların yoksul çocukları haline geldik.
Enerji güvenliği, ekonomik güvenliğimizin ve ulusal güvenliğimizin temel taşıdır. 2000 yılında enerjide dışa bağımlılığımız %67 iken, bugün enerjide dışa bağımlılığımız %72,4’tür. Doğalgazda dışa bağımlılığımız %99,6, petrolde dışa bağımlılığımız %94,3’tür. Borsa Türkiye’de atıl bekletilen yenilenebilir enerji kaynakları devreye alındığında ve enerji verimliliği artırıldığında daha bağımsız, daha temiz, daha verimli insan ve doğa odaklı bir enerji vereceği mümkündür. Ülkemizde enerji sorunu değil, enerji yönetimi sorunu vardır.
Dış politikada denge politikaları kuramayıp gelgitler yaşayan, ticari ilişkilerle diplomatik ilişkileri düzenleyebileceğini zanneden, parasını ödediği savunma sistemlerini ve araçlarını alamayan, kullanamayan, sorunlarını çözmek yerine ertelemeyi tercih eden bir ülke haline geldik. Mavi vatan olarak tanımlanan 462 bin kilometrakarelik denizel alanda büyük bir zenginlik bulunmaktadır.
Bu alandaki haklarımızı korumak partiler üstü bir anlayışla ele alınmalıdır. Türkiye’deki muhalefet bu konuda yüksek sesle destek mesajı vermelidir. Bugün ülkemizde 18 yılın sonunda işsizliği artıran, halkı yoksullaştıran, milli geliri düşüren, ekonomideki memnuniyeti buzdolabı satışına bağlayan bir cumhurbaşkanı var. Oysa önemli olan evde buzdolabının olması değil, buzdolabının içinin dolu olmasıdır. Türkiye’yi bu noktaya lider partileri getirmiştir. Türkiye’nin hem iktidar hem muhalefet sorunu aynı anda vardır. Siyasi partilerin işleyişinde demokrasi kalmamıştır.
‘KÖTÜ GİDİŞATTAN CHP DE NASİBİNİ ALDI’
Ne yazık ki bu kötü gidişattan Cumhuriyet Halk Partisi de nasibini almıştır. Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde ilk kez meclis grup başkanvekilleri seçimle göreve gelmiyor, kaldırıldı, genel başkan onları atıyor. CHP ile özdeşleşmiş olan ön seçim artık yok. Size bir anekdot anlatmak istiyorum. Yıl 1977, İzmir İl Başkanı Sedat Akvan, genel başkanımız rahmetli Bülent Ecevit İzmir İl Başkanı’nı arar. Der ki bir kontenjan istiyorum milletvekilliği için. Sayın genel başkan der hay hay kabul ama kime, ne için kullanacaksınız? Ahmet Taner Kışlalı için kullanacağım çünkü onu Kültür Bakanı yapacağım der. İlk dört sıra olmaz der il başkanı ve beşinci sıraya koyarlar rahmetli Ahmet Taner Kışlalı’yı. Parti bu halden ne hale geldiğini herkes bir daha görsün. Kurultaylarımızda 5 dakika konuşabilmek için büyük mücadele vermek gerekiyor.
AMACIMIZ ÇIKIŞ YOLU GÖSTERMEK
CHP, İçişleri Bakanlığı’na dilekçeyle kurulmuş bir parti değildir. Onun için CHP’den ayrılırken dilekçeyle ayrılınmaz. Ayrılsam bile CHP’yi yıpratmak için değil, kurtarmak için ayrılırım. Türkiye’ye bir seçenek sunuyoruz. Bizim başlattığımız hareket bir muhalefet hareket değildir, parti içi muhalefet hareketi hiç değildir. Amacımız; karamsarlığı, umutsuzluğu yok etmek ve bir çıkış yolu göstermektir. Hareketimizin adı ‘Bin Günde Memleket’ hareketidir.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ
Bana bilgi verin diyorum, bilgi vermiyorlar. 2. Tura kaldım mı kalmadım mı bilmiyorum, nasıl çıkacağım milletin karşısına? YSK’ye yazı yazdım, CHP’nin 13 bin sandıkta gözlemcisi yok. 4 milyon oy yapar bu, 4 milyon oyu sokağa bırakmışlar. Erdoğan 1 milyon 300 bin oy alsaydı seçim ikinci tura kalacaktı. 4 milyon oyu sokağa bırakmışlar, bana milletin karşısına geç konuş diyorlar.
SARAY’A HANGİ CHP’Lİ GİTTİ?
Saray’a giden CHP’li… İki gazetecinin ikisine de ben dava açtım, genel merkez açamadı. Acaba genel başkan yardımcılarından biri mi gitti Saray’a? İnsanın aklına bu geliyor, çünkü ben dava açtım. “Tam CHP iktidara yürürken neden böyle yapıyorsun” diyorlar…
CHP’NİN İKTİDARI
CHP’nin iktidarı demek, CHP Genel Başkanının Cumhurbaşkanı olması demek. Eğer Erdoğan’ın eski arkadaşlarından birini Cumhurbaşkanı yapacaksanız ben buna CHP iktidarı demem.
Yandaş medyaya gelince, bana olan ilginiz gözlerimi yaşartıyor. Yarın bana ekranları kapatacağınızı biliyorum. Memleket Hareketi herkesi özgürleştirecek.
Kaynak : BİRGÜN