“Tedavi edilmeyen ırkçılık yarası kangren olabilir!”
Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan ve bir Alman polisin katledildiği Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) cinayetlerinin bilinen üçüncü kurbanı olan ve 27 Haziran 2001 tarihinde Hamburg’un Bahrenfeld semtindeki işyerinde 3 kurşunla öldürülen Süleyman Taşköprü’nün ölümünün üzerinden tam 20 yıl geçti.
Hamburg Eyalet Parlamentosu SPD Milletvekili Barış Öneş, Süleyman Taşköprü’nün ölümünün 20. yılında “NSU Cinayetleri”ni yazdı:
Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk, biri Yunan ve bir Alman polisin katledildiği Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) cinayetlerinin bilinen üçüncü kurbanı olan ve 27 Haziran 2001 tarihinde Hamburg’un Bahrenfeld semtindeki işyerinde 3 kurşunla öldürülen Süleyman Taşköprü’nün ölümünün üzerinden tam 20 yıl geçti.
Bu cinayetlerin NSU tarafından işlendiğinin 10 yıl önce ortaya çıkmasına, NSU’nun, ırkçılığın ne kadar öldürücü bir yara olduğunun bir kez daha gözler önüne serilmesine rağmen günümüzde ırkçılığın farklı boyutlarını toplumumuzda maalesef hala yaşıyoruz. Soyadı, katledildiği sokağın paralelinde bulunan bir sokağa verilen Taşköprü’nün ölüm yıldönümü vesilesiyle bir basın açıklaması yayınlayan Sosyal Demokrat Parti (SPD) Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili Barış Öneş şunları söyledi:
“Alman güvenlik kurumlarının NSU cinayetlerinin durdurulması, aydınlatılması ve gerekli cezaya çarptırılması konusundaki başarısızlıkları yetmezmiş gibi cinayetlerin faillerinin kurbanların yakınlarında aranması, NSU davalarında yaşanan büyük başarısızlıklardır. Medyanın büyük bir kısmının bu cinayetleri başta ‘döner cinayetleri’ olarak lanse etmesi ise ayrı bir başarısızlıktır. Bu cinayetlerde ölen döner değil, insandır. Irkçı cinayetler sonucu hayatlarını kaybedenlerin isimlere sokaklara, meydanlara verilerek, anılarına anıt taşlar, levhalar dikilerek ırkçılığın görünür hale getirilmesi, bu yaranın tedavisinde önemli bir unsurdur ve bütünlüğümüzün kangren olmasını engelleyecektir. Bu nedenle Hamburg’un NSU kurbanlarının isimlerinin bir sokağa, bir meydana verildiği ilk şehir olması çok önemliydi. Bu şekilde Taşköprü hiçbir zaman unutulmayacak, ırkçılık, antisemitizm gibi insan düşmanlıklarına karşı toplumun birlikte mücadelesini hatırlatacaktır.
İnsanların biyolojik temelle veya farklılıklarıyla sınıflandırılarak etnik ve sosyal bölünmelere yol açan ırkçılık, artık sadece göçmenleri ya da farklılıkları değil, ılımlı göçmen politikası yürüten Almanları da hedef almakta. Ülkemiz Almanya’da İslam, Yahudi, yabancı düşmanlığı, sadece söylemlerle kalmıyor, her geçen gün fiziki saldırı ve şiddet eylemleriyle ırkçılığın çirkin yüzü daha da belirginleşiyor. Göçmen kökenli siyasetçilerin yanı sıra yabancılara karşı olmayan siyasetçilere gelen tehdit mektupları ve E-Postaları sık sık medyada yer alıyor ve bu da ırkçılığın sınırının olmadığını gösteriyor bizlere. Irkçılık hastalığı, iltihaplı bir yara gibidir. İçindeki iltihap temizlenmeden üzeri kapatıldığında daha büyük yaralara, acılara sebep olması kaçınılmazdır. Bu nedenle ırkçılığın tabu olarak görülmeyip açık yüreklilikle konuşulması, bu yaranın tedavi edilmesi şarttır.
Devletin ırkçılık ve aşırılıkla etkin mücadeleederek insanlarımızın burada kendilerini güvende hissetmelerini sağlamak büyük önem taşımaktadır.27 Haziran 2001 tarihinde Bahrenfeld semtindeki işyerinde öldürülen Süleyman Taşköprü’yü, katledilişinin 20. yılında rahmetle anıyorum. Cinayetin soruşturulma sürecinde yaşadıkları haksızlıklarla acıları katmerlenen Taşköprü ailesine ise sabırlar diliyorum.
Yıl dönümünde bu kadar önem verdikleri bu konuda neden Eyalet Meclisinde bir Cinayetleri Soruşturma Komisyonu kurulmasına karşı çıkıyor bu arkadaşlar?