Hamburglu yazar ve İş kadını Esma Arslan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü münasebetiyle kaleme aldığı yazısında, özellikle Kadın-Erkek Eşitliği ve Mutluluk konularına değindi.
KADINLAR GÜNÜ’NÜN TARİHÇESİ:
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı. Türkiye de 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” anılmaktadır.
İŞTE ESMA ARSLAN’IN DÜŞÜNDÜRÜCÜ YAZISI:
Kadın ve erkek eşit mi?
Kadın ve erkek kesinlikle eşit değildir, AMA EŞİT HAKLARA SAHİPTİR
1977 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir yazı kaleme almak için oturduğum masamda ellerim titriyor, yüreğim acıyor, gözlerim dolu dolu. Neden mi? Yine bir kadın öldürüldü. Hem de daha 40 yaşında, hem de 2 yavrunun anası, hem de yaşadığım kent Hamburg’dan bir kadın, hem de eşi tarafından şiddet gördüğü tespit edildi, hem de kadının eşi tarafından bir otelin 7. katından atıldığı ihtimali çok yüksek. Bu sancı yüreğimi yakarken bu kez de Hamburglu Meryem geldi aklıma. Ayrıldığı eşi tarafından 10 yaşındaki çocuğunun ve kendisinin üzerine benzin dökülerek yakılan, ağır yaralı halde kurtarılan, aylarca yavrusuyla birlikte hastanede ölüm-kalım savaşı veren, şu anda bile belki de hala ölüm korkusuyla yaşayan güzeller güzeli Meryem. Daha aklıma gelen o kadar çok olay var ki kadına yönelik şiddet ve cinayetlerle ilgili, onları yazsam blog yazısı değil kitap olur.
Öncelikle şu konuya açıklık getirmek istiyorum: Kadınlar ve erkekler gerek fiziksel yapıları gerek duygu-düşünceleri ve gerekse düşünme süreçleri bakımından eşit değildir, farklıdır ve bu farklılık çok güzeldir. İlk öğretimde de bize elmalarla armutların aynı olmadığı, aynı kümeye koyulmayacağı öğretildi. Fakat elma ve armudun farklı lezzetlerde iki farklı meyve olduğunu öğrendik de kadın ve erkek eşit olmasa da eşit haklara sahip olduklarını öğrenemedik bir türlü. Ondandır ki bazı erkekler, “Madem kadınla erkek eşit, hadi öyleyse kaldır şu 50 kiloluk çuvalı” tarzı gereksiz tartışmalara girer. E hadi o zaman sizde doğurun bizim doğurduğumuz nur topu gibi kız bebekleri, erkek bebekleri, hadi emzirin onları! Erkeklerin fiziksel üstünlüğüdür aslında kadınlar üzerinde kurulan baskıların sebebi. Halbuki eşitliğin ana kaynağının sevgi ve saygı olduğunu bir kabul etsek, bakın görün dünyada ne güzel çiçekler açar.
Mutlu olmanın yolu nerden geçiyor?
Doğarken cinsiyetimizi biz mi seçiyoruz? Kocaman bir HAYIR!.. Seçme şansımızın olmadığı kimliğimizle bizi yargılıyor, didikliyor, ayıplıyor, eziyor, baskılıyor, yaralıyor, öldürüyor musunuz? Kocaman bir EVET! Doğduğumuzdan itibaren bize öncelikle kendi mutluluğumuzu bir kenara bırakıp karşımızdakinin mutluluğu için çabalamayı öğrettiniz, başkalarının mutluluğu için kendimizi feda etmeyi öğrettiniz. Ne kadar yanlış bir eğitim!.. Bu durum neye benziyor biliyor musunuz? Uçaklardaki anonslarda bile hostes “maskeyi önce kendinize, sonra çocuğunuza takın” diyor. Kendimize hayrımız yoksa başkasına nasıl olsun ki? Önce bize mutlu olmayı öğretin ki biz de sizi mutlu edebilelim.
Halbuki ne de güzel özetlemiş değerli üstat Cemal Süreya:“Mutlu olmanın yolunu, karşındakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık! Çünkü ne kadar mutlu ettiysek o kadar yalnız kaldık.”
Kadınların eşit hak mücadelesinin başlamasının üzerinden 165 yıl geçmesine rağmen en modern dediğimiz batı toplumlarında dahi cinsiyetler arasında eşit haklardan söz edemeyiz. Bazen bu durumu, arkadaşımın mutfağında duvarda asılı duran, ibresi sürekli ‘tık tık’ diye ses çıkarmasına rağmen hiç hareket etmeyen akrebi ve yelkovanıyla kendini ‘saat’ zanneden alete benzetiyorum. O duvar saati de her gittiğimde 18.15’i gösteriyor, hiç ilerlemiyor. Bir ara arkadaşıma bir duvar saati alıp hediye etmeyi düşünüyorum, eşit haklar konusunda ilerleme kaydedemiyoruz, bari o duvar saatini yok edelim de sinirimiz daha fazla bozulmasın.
Dünyanın her yerinde iş dünyasından siyasete kadar neredeyse toplumun her alanında kadınlar, erkeklerden daha iyi eğitim ve vasıflara sahip olsalar dahi ayrımcılıkla karşı karşıya. Aynı işi yapmalarına rağmen kadınlar genelde daha az kazanıyorlar. İyi para kazanılan meslekler genellikle “erkek mesleği” olarak lanse edilen erkek dominant meslekler. Yönetici pozisyonlarındaki kadınların sayıları nüfus orantısına göre çok çok az. Almanya gibi cinsiyet eşitliğinin büyük harflerle yazıldığı bir ülkede bile Federal Meclisteki kadın milletvekili oranı yüzde 34’lerde. Her yıl kadın-erkek eşitliği, haklar eşitliği üzerine bir sürü nutuklar atılıyor ama sonuçta arpa boyu kadar yol gidiliyor.
Bakışlarımızı biraz yaşadığımız ülke sınırlarının ötesine çevirdiğimizde tablo çok daha vahim. Dünyanın çeşitli köşelerinde yaşanan savaşlar, krizlerin ilk kurbanı yine kadınlar olmakta. İŞİD terör örgütünün din maskesi altında kadınları köle pazarlarında satması, seks objesi yapması, Nijerya’daki Boko Haram terör örgütünün 200’den fazla kız öğrenciyi kaçırıp çirkin emellerine alet etmeleri halen hafızalarımızda. Kadınlar ölüyor, kadınlar öldürülüyor, kadınlar satılıyor, kadınlar kullanılıyor….
Kadının toplumda eşit hakka kavuşması ne yazık ki sadece yasalara bağlı değil. Her şeyden önce erkekler, anneleri, eşleri, kız kardeşleri olan karşı cinslerine değer vermeli, en az onlar kadar eşit hak mücadelesinde saf tutmalılar. Kadının kendi çalıp kendi oynamasının bir etkisi yok. Birlikten kuvvetin doğduğunu unutmayalım.
Aslında kadınların ellerinden hakları alınırken otomatik olarak erkeklere gereğinden fazla sorumluluk yükleniyor ve bu gözle görülmese de inanın bana her iki taraf da bundan memnun olmuyor. Toplumun sırtlarına yüklediği yükle eziliyorlar. Bu sebeptendir ki cinsiyetlerin haklar eşitliği hem kadın hem de erkek için önemlidir. Zayıf gibi davranmaktan yorulan güçlü bir kadının karşısında güçlüymüş gibi davranmaktan yorulmuş bir erkek vardır genellikle.
İşte böyle değerli dostlar..
Bir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde daha dertlerimizi sıra sıra dizdik şuraya. Bakalım gelecek seneye kadar neler olacak?
Kadına yönelik ayrımcılık, baskı ve şiddetin son bulması, cinsiyete dayalı ayrımcılıkların olmadığı bir hayat dileklerimle tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarım.
Yazar Esma Arslan