ALMANYA`NIN YENİDEN BİRLEŞMESİNİN 30. YILINDA ‘OSTALJİ’

Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına karşın iki taraf arasında tam bir bütünleşme sağlananamış durumda.

Günümüzde Almanya’nın karşı karşıya olduğu en derin problemlerden biri Doğu ve Batı Almanya’nın bütünleşme sürecidir. 3 Ekim 1990’da gerçekleşen Alman Yeniden Birleşmesi, üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen halen tam olarak amacına ulaşamamış durumda.

İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın bölgelere ayrılmasına karar veren galip devletler, ilk olarak ülkeyi 4 farklı bölgeye ayırsa da 1949 yılında İngiliz, Fransız ve ABD bölgeleri birleşerek Batı Almanya’yı kurdular. Diğer taraftan Sovyetler Birliği bölgesinde ise Sosyalist Bloğa bağlı olan Doğu Almanya Cumhuriyeti (DAC) kuruldu. İki Almanya arasında 40 yıl süren Doğu-Batı çatışması ise 1989 yılında Soğuk Savaş’ın tansiyonun düşmesi ve de Doğu Bloğunun çözülmeye başlamasıyla son buldu. Nitekim 3 Ekim 1990’da iki Almanya yeniden birleşmesi gerçekleşti.

Siyaset, kültür ve ekonomi alanlarında yönetici kesimin neredeyse tamamı hâlâ Batı Almanya kökenlilerden oluşuyor ve bu durum Doğu Almanya bölgelerinde “ostalji” yani Doğu Almanya günlerine özlem olarak tezahür ediyor.

İki bölge arasındaki farklar henüz giderilmiş değil

Batı Almanya hiçbir zaman Doğu Almanya ile birleşme arzusundan vazgeçmemesine rağmen -zira birleşme politikası her hükümetin benimsediği bir politika oluştur- 1980’li yıllarda bu birleşmenin gerçekleşeceğine hiç kimse inanmıyordu. Yaklaşık 40 yıl boyunca komünizm ideolojisini benimseyen Doğu Alman halkı, aynı süreçte liberal ve demokratik bir sistemde yaşayan Batı Alman halkından farklı bir kimliğe bürünmüş ve bu da iki halkın birbirinden farklılaşmasına neden olmuştu. Öyle ki bu farklılaşma, 1990 yılında gerçekleşen birleşmeden günümüze tam anlamda giderilememiştir.

Ekonomik kalkınma açısından Batı’nın oldukça gerisinde kalan bu bölgelerde, hükümetin yabancılara ve mültecilere yönelik politikalarından duyulan rahatsızlığa paralel olarak yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa sempatinin arttığı gözlemleniyor.
Devletlerin birleşmesiyle 1,2 milyon eğitimli DAC genci, ekonomik kalemler olarak gelişmiş olan Batı eyaletlerine göç ettiler ve yaşam standartlarını yükseltmek istediler. Böylece Doğu Alman eyaletlerinde yaşlı ve eğitim seviyesi Batı’ya nazaran düşük olan bir nüfus kaldı. Bu durum Doğu ve Batı’nın ekonomik, politik ve sosyal olarak birbirinden daha da çok ayrışmasına neden oldu. Almanya’nın yeni sistemi Doğu Alman eyaletlerine bir hayat perspektifi sunamadı ve işsizlik oranı da buna paralel olarak arttı.

Alman siyasetinde aşırı sağın yükselişi

Federal Almanya’nın yabancı ve mültecilere karşı olumlu tutumu ve bu kimselerin Almanya’da istihdam edilmesi, Doğu Almanların işsiz olduğu bu konjonktürde bölge halkı tarafından rahatsızlıkla karşılandı. Bu da yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı bir sempatinin artmasına sebep oldu. Özellikle 1990’lı yılların başında Rostock ve Liechtenhagen gibi şehirlerde Almanya’nın çirkin ve ırkçı siması yeniden ortaya çıktı.

Doğu Alman halkına yeterince önem verilmemesi ve buna ek olarak mülteci ve yabancılara destek verilmesi ise Doğu halkının politik tercihlerinde aşırı oluşumlara yönelmesine sebep oldu. Bu da Almanya için Alternatif Partisi (AfD) gibi aşırı sağ bir partinin, bu eyaletlerde yüksek oy almasına sebep oluyor. 5 Doğu Alman eyaletinde AfD’ye verilen oy oranının yüzde 20-27 bandında olduğunu görmekteyiz. Bu oran Batı eyaletlerinde ise yüzde 10 bandında gözlemlenmekte. Fakat şu da bir gerçek ki Almanya’nın bütün eyalet parlamentolarında ve Almanya’nın Federal Parlamentosu’nda AfD Partisi yer alıyor. AfD’nin bu anlamda sadece Doğu Almanya’ya özgü bir fenomen olmadığını da belirtmemiz gerek. Batı’da AfD’ye oy verenlerin büyük bir bölümü mevcut politikaları protesto eden seçmenler olurken, Doğu Almanya eyaletlerinde seçmenler bilinçli bir şekilde AfD’ye oy veriyorlar.

Doğu eyaletlerinde AfD’ye oy verenlerin bir başka sebebi ise diğer partilerin Doğu Almanya’ya yönelik bir stratejilerinin olmaması. Doğu Alman halkı bu nedenle kendilerini yalnız ve ötekileştirilmiş hissetmekteler. Halen Almanya’da Ossi-Vessi yani Doğulu ve Batılı ön yargıları devam ediyor. İki Almanya’nın birleşmesinden 30 yıl geçmesine rağmen halen her iki Doğu Almandan biri kendini ikinci sınıf vatandaş olarak görüyor. Fakat belirtilmelidir ki, AfD’nin üst düzey yönetiminde Doğu Alman kökenli siyasetçi sayısı azdır. Bu da AfD’nin Doğu Almanya konusundaki politikalarının inandırıcılığını ortadan kaldırmakta.

Önemli iş pozisyonlarında Doğu Alman kökenliler halen az

Almanya’nın günümüzdeki profiline baktığımızda hiçbir üniversite rektörünün Doğu Almanya kökenli olmadığını görüyoruz. Ayrıca 100 büyük şirketin yönetim kurulu başkanlarına bakıldığında bu şirketlerin yalnızca 2’sinde Doğu Alman bir başkan görev yapıyor. Almanya Anayasa Mahkemesi’nde görev yapan 16 hâkimin ancak 2020 yılı itibarıyla 1’inin Doğu eyaletlerinden geldiğini görüyoruz. Bunlara ek olarak, Federal Parlamento’da bulunan büyük partilerde de az sayıda Doğu Alman kökenli siyasetçi bulunuyor. Fakat Şansölye Angela Merkel’in ve 2012-2017 yılları arasında cumhurbaşkanlığı görevi yapan Joachim Gauck’un da Doğu Alman kökenli yöneticiler olduğunu belirtmemiz gerek. Halk nezdinde baktığımızda ise Almanya’daki yüksek pozisyonlarda bir Batı hegemonyasının olması Doğu eyaletlerinde rahatsızlık oluşturuyor.

Ekonomik pencereden baktığımızda ise günümüzde ikiye bölünmüş bir Almanya incelemekteyiz. Özellikle çalışanların aldıkları ücret ve emeklilik maaşı hususunda Almanya’nın Doğu ve Batı eyaletlerinde büyük bir fark gözlemlenmekte. Bugün Batı Almanya’da çalışan bir kişi yıllık ortalama 43 bin Avro gelir elde ederken, aynı işi yapan bir Doğu Alman işçisi yıllık yalnızca 32 bin Avro kazanabiliyor. Birleşmeden günümüze geçen 30 yılda, adil olmayan bu para politikası tabii ki Doğu Alman eyaletlerinde yaşayan halkı rahatsız ediyor. Benzer bir farklılık ise işsizlik oranlarında görülmekte. Batı Almanya’da işsizlik oranı yüzde 4,7 olarak açıklanırken, bu oran Doğu eyaletlerinde yüzde 6,4 olarak açıklanmıştır. Pandemi döneminde ise Batı’da işsizlik oranı yüzde 5,5’e, Doğu’da ise yüzde 7,3’e çıkmıştır.

Üretim açısından iki bölge incelendiğinde ise karşımıza yeniden bir farklılık çıkmakta. Son yıllarda Doğu Almanya’da Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) ortalama 530 milyar avro olarak gerçekleşirken, Batı Almanya’da bu 2,7 trilyon olarak açıklandı. Bu da doğal olarak işçi maaşlarının bölgelere göre farklı olmasını açıklamakta.

Sonuç itibarıyla 3 Ekim 2020 tarihinde birleşmenin 30.yılını kutlayan Almanya, 30 yıl önce büyük bir başarı elde etmişti. Zira bugün dünya siyasetini incelediğimizde henüz birleşme yaşayamamış ülkeler olduğunu görüyoruz. Yine olumlu olarak baktığımızda son 30 yıl içerisinde Doğu Almanya’daki şehirlerin Batı standardına geldiğini görüyoruz. Fakat, Doğu Almanların rahatsız olduğu Batılıların çok bilmişlik politikaları bu halkın eski Doğu Almanya günlerine özlem duymalarına neden olmakta. Bu da “ostalji” yani Doğu Almanya günlerine olan nostaljik özlem olarak literatüre girmiştir.

“Aslında Doğu Almanya’da her şey bu kadar kötü değildi.” cümlesini daha sık olarak duymaya başladık bu günlerde. Doğu Alman ve Batı Alman arasında uyumu sağlayabilmek için Batılılar da Doğu Almanların kültür unsurlarını, şarkıcı, tiyatrocu, film sanatçısı gibi, kabul etmeli.

[Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. M. Nail Alkan Avrupa Birliği alanındaki araştırmalarını Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nde (ANKASAM) sürdürmektedir]

Kaynak: Anadolu Ajansı – Prof. Dr. M. Nail Alkan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir